Biz bu yazımızda farklı olarak; “Su Şirketleri” ve bu şirketlerin ulusal ve küresel özellikleri, sahip oldukları gücün insanları bugün ve gelecekte nasıl etkileyeceği üzerinde durmak istedik.
Malum olduğu üzere günümüzde su ticarî bir meta haline gelmiştir. Hergün satın aldığımız pet sular üzerinden, çevremize baktığımızda gördüğümüz çok sayıda “su şirketi” bunun en açık göstergesidir. Bu şirketler ne yapar? Nereden çıktılar? Nasıl bu kadar çoğaldılar? Hammaddeleri olan ve tabiatta kendiliğinden var olan sularımızı hiçbir bedel ödemeden nasıl ele geçiriyorlar? Bunlar daha geç olmadan cevaplanması gereken sorular…
Evet dünya nüfusu hızla artıyor. Fakat tıpkı petrol, doğal gaz vb. fosil yakıtlar gibi su kaynaklarımız da sabit. Sabit derken suların kendilerini yenilemesinden, hidrolojik döngüden bahsetmiyorum. Miktar olarak dünyadaki tatlısu rezervleri sabit.Misal; DSİ'nin verilerine göre ülkemizin tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar m3'tür ve Türkiye, kişi başına ortalama 1.500 m3ile su azlığı yaşayan bir ülkedir. TÜİK’e göre 2030 yılında ülke nüfusumuz 100 milyona yaklaştığında mevcut kaynaklarımızın tamamının bozulmadan korunduğunu varsaysak bile kişi başına kullanılabilir su 1.000 m3/yıl civarına düşecektir.Görüldüğü gibi su miktarı sabit olup, ihtiyaç olduğunda (deniz suyundan tatlısu elde etme ve buzdağlarından faydalanma gibi pahalı alternatifler dışında) su miktarını arttırmak gibi bir şansımız yoktur.
Şimdi bilinen bu gerçeklerden yola çıkarak (diğer kaynaklar üzerinde küresel güçlerin nasıl bir tavır içinde olduğunu da göz önüne alarak) tatlısu kaynaklarımızın bu yağma, işgal ve sahiplenmeden istisna tutulacaklarını düşünebilir miyiz?
Şimdi su şirketlerine tekrar bakalım. Nerede doğal kaynağımız varsa bir şişeleme tesisi oraya gitmiş durumda. Tabiatta kendiliğinden var olan ve Yüce Allah’ın (CC) insanlığa lütfu sularımız artık bizim değil, şirketlerin. Su toplama alanına giremezsiniz, şişeleme tesisini bile izin verirlerse ziyaret edebilirsiniz. Bu şirketler alınıp satılıyor. Nüfus arttıkça talep artıyor ve su fiyatları da buna paralel yükseliyor. Bugün alım gücümüz olsa bile yarın olacak mı? Yerli şirketlerimizin yabancılara satılmasında bir engel yok. Belki de şu an bile yerli isimle andığımız birçok su şirketimiz çoktan yabancıların eline geçmiş olabilir.
Bilmiyoruz, bilmiyoruz. Tehlike o kadar büyük ki, bu konular bir sır gibi asla tartışılmıyor, konuşulmuyor, sanki resmen uyutuluyoruz. Dağda bayırda ne kadar ticarî değeri olan doğal kaynak suyumuz varsa hızla şirketlerin eline geçiyor. Oluşumu ve elde edilmesine (şişeleme dışında) bir kuruş para harcamadıkları suları ambalajlayıp bize parayla satıyorlar… Nereye doğru gidiyoruz, farkında mıyız?
Sularımız önce yerli şirketlere, sonra bunlara talip olan yabancı şirketlerin tekeline geçerken siyasetçilerimiz, bizi yönetenler bunun neresinde? Kanunlarımız buna ne kadar engel olabilir? Bu konularda yeterli bilgi ve bilince sahip miyiz?
Dert o kadar büyük ki ne söylesem az. Lakin sormadan edemiyorum; yarın internette “Samsun’un sularını içmeyin”, veya “filanca yerin suyunda bilmem ne çıktı” gibi uydurma bir haber yayılsa su şirketlerine olan talebi düşünebiliyor musunuz?
Böyle bir talep ve buna bağlı kâr patlaması yaşanacaksa, şirketler niçin el altından böyle haberler yayıp pazar paylarını arttırmasınlar ki? Daha ilerisini söyleyeyim; bugün gelişmemizi engellemek için teröre destek verenler, yarın bizim sularımızı bize satmak için kaynaklarımızı sabote edemezler mi?
En masum haliyle mevcut gidişata bakalım. Talep arttıkça suyun fiyatı arttığında serbest piyasa ekonomisinde devlet bunun denetimini nasıl yapacak, su için “tanzim satış” mı açacak? Kişi başı doktor tavsiyesi olan 2 litre sudan bahsediyoruz, daha bunun yeme-içme ve hijyen boyutu var.
Söyler misiniz; “susarsak” ne olacak?
(Haber Gazetesi - 22.03.2019)