"Dilleri var bizim dile benzemez, illeri var bizim ile benzemez" demiş, ne de güzel demiş Karacaoğlan. Kültür ve dil, kimliğin en önemli belirleyicilerindendir. Hepimiz bir kültür ortamında doğarız ve o ortam bizi şekillendirir, bize milli bir kimlik giydirir, diğer toplumlardan ayırır. Yani kültür ve dil; içeride birleştirici, dışarıya karşı ise ayrıştırıcı bir rol oynar. Çünkü kültürel değişim, kelimelerle başlar, bu değişim ilerleyerek dili değişime uğratır; dilin değişmesi kültürü de değiştirir. Atalarımızın bize mirası kültürümüzü korumak yine Atalarımızın mirası dilimizi korumakla olur.
Dalga dalga kıyıya vurur dilimiz; kâh Ege sakinliğinde, kâh Karadeniz hırçınlığında. Çünkü dilimiz duygularımızın, düşüncelerimizin, bakış açılarımızın diğer bir deyişle yaşam biçimimizin ortaya çıkışıdır. “Dil insanın evidir” demiş Heidegger. Evi olmayan insan sığıntı olarak yaşar, maddi manevi özgürlüğünü kaybeder. Dilini yitirmiş toplum gibi diri diri gömülür toprağa. Şahsiyetimizi, şerefimizi korumak dilimizi korumakla mümkündür. Zira dil, bir topluluğun kimliğidir, adıdır.
Atatürk: "Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti, geçirdiği nihayetsiz felâketler içinde ahlâkının, an’anelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, kısacası bütün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafaza olduğu görünüyor. Türk dili Türk milletinin kalbidir, zihnidir.” diyor. Bu kalbin her atışı, bu zihinden çıkan her fikir damlaya damlaya kültürümüzü oluşturdu. Tarihimiz, edebiyatımız, sanatımız, bayramlarımız, şenliklerimiz, türkülerimiz... kültürün birer parçalarıdır. Milletimizin asırlar boyu yaşanmışlıklarının özetidir kültür. Gökalp'e göre, "Bir milletin dinî, ahlaki, akli, estetik, lisani, iktisadi ve fennî hayatlarının ahenkli bir bütünüdür." Nice birikimlerle oluşan bu ahenk, günümüze kadar dil aracılığıyla gelebilmiştir. Bu nedenledir ki kültürü korumak, kelimeler ile olur. Zira dil ve kültürü birbirinden ayrı düşünmek köklerinden ayrılmış bir ağaca benzer. Artık o ağaç için yeni bir dönem başlar. Başkaları alır istediği şekli verir başka bir şeye dönüştürür, hiç bilmediği kendini bile tanıyamadığı bir yerdedir artık. Dilinden benliğinden uzaklaştırılan toplumlar gibi, diri diri gömülür toprağa... "Bir ülkeyi yıkmak istiyorsanız, dilini tahrip edin" der Konfüçyüs.
Ne kadar sahip çıkarsak dilimize, ne kadar bilirsek kültürümüzü, o kadar sarılırız Ecdadımıza! Ecdadımıza sarıldıkça doğruluruz, onların birikimleri ışık olur yolumuza. Bu vatan Ecdadımızın topyekûn mücadelesiyle kazanıldı ve yine topyekûn mücadeleyle korunur!
“Türklük Şuurumuz ve Türkçecilik Şuurumuz diri kalsın !”
Melda ŞAHİN
Masallah masallah guzel yazi olmus
Yüregine emegine saflık canım
Elinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş. Ziya Gökalp Türklüğün Esasları kitabında kültürde Dilin önemini defalarca anlatmış, günümüzde ise ulus millet olmanın önemi bir kez daha karşımıza çıkmıştır. Tarih yazılırken konuşulan dil ne şse bugün ki dil de odur, keza kan da öyle. Millet bilincini dil ile yine, yeni, yeniden yakalamak umudu ile.