Yaşamın olmazsa olmazıdır sınırlar. Ülkeler arasında sınırlar, ülke içinde iller arası, ilçeler arası vs sınırlar, evler, tarlalar, siteler, insanlar arası sınırlar. Bu konu insan yaşamı için çok önemli olmasına rağmen, pek konuşulan, gündeme gelen, hatta üzerinde tartışılan bir konu değil. Oysa bana göre, varlığın yaşamı için en öncelikli konuların başında gelmektedir. Nedir bu sınır konusu ve sınır ihlali, biraz inceleyelim.
Dandini, dandini das dana, danalar girmiş bostana, kov bostancı danayı, yemesin lahanayı! Biz hepimiz, bunu ninni diye çocuklarımıza söyledik. Üzeri örtülü bir şekilde, ironi yapılarak sınır ihlalinden bahsediliyor. Daha dikkatli ve farklı bir bakış açısıyla bakarsanız asıl mesajı net olarak görebilirsiniz. Açıkçası bu ninniyi söylerken, böylesi bir manası olduğunun bilincinde değildim. Bazen neyi, neden söylediğimizin farkında olamayabiliyoruz.
Bu güne kadar gerek günlük, gerek sosyal hayatımda, gerekse seanslarımda gördüğüm sorunların ana konusunun sınır ihlali olduğunu gözlemledim. Bu benim çalışma hayatımda hem kendim, hem de danışanlarım açısından, büyük keşifler doğuran bir farkındalık oldu diyebilirim. Yol haritamı daha kolay belirliyor, sorunları daha kolay çözmelerini destekleyebiliyorum.
Her insanın bir ağrı eşiği, birde sınır eşiği vardır. Kiminin hiç sınırı yoktur ve bunun farkında değildir. Kiminin sınırları vardır ama korumakta güçlük çeker. Kiminin sınırları keskin bir bıçak gibi belirgindir ve ta en başından sınırını korur. Kimininse sınır eşiği birkaç adım ötededir, önce şans verir sonra sınırını keskinleştirir. Böyle olduğunda artık geçmiş olsun, çünkü baştan hak ettiği düşünülerek, sınırlar kolayca ihlal edilir.
Epilasyon yaptırmaya giden üç ayrı kişi, hep aynı kişiyle işlem yapmak istediğini belirtmişlerdi. Dördüncü kişi hiçbir sınır belirlememiş, ne çıkarsa bahtına onu yaşamıştı. Her birine, her gittiğinde farklı kişilerle çalışma yapmaları sunulmuştu. Birinin zaten bir kararı, bir sınırı yoktu. Diğer üç kişi de, bu duruma itiraz etmişti. Biri daha başından pes etmiş, hatta zaman, zaman diğer şubelerinden birinde randevu verilmişti. Her seferinde itiraz etmiş, fakat yine de onların söylediğini uygulamıştı. Belirlediği sınırlarını koruyamamıştı. Diğer kişi, her seferinde farklı kişi olmasını kabul etmemiş, aynı kişiyle devam etmişti. Bir defasında çalışma aldığı kişi o gün işe gelmemişti. O da yine her seansta olduğu gibi, en baştaki talebini dile getirerek yeni bir randevu istemiş ve farklı kişiden çalışma almamıştı. Bir başka randevusunda çalışma aldığı kişi eğitimdeydi, yine farklı bir kişi gelmişti. Buna itiraz etmiş, mahremiyetine verdiği önemden ve en başta ne konuştuğundan bahsetmişti. Belli bölgeleri birlikte yapmaları konusunda gelen teklifi kabul etmiş, akabinde eğitimden gelen asıl kişiyle devam etmişlerdi. İtiraz etmese, o da olmazdı. Bir diğer kişiye de, her seferinde şartlar farklı kişiyle çalışma yolunda gelişmişti. Her seferinde, baştan böyle konuşmadık diye hatırlatarak hayır demiş, hiçbir istisnayı kabul etmemişti.
Dört farklı kişi, aynı durum, farklı davranışlar, farklı kararlar. Biri sınırları olsa da koruyamamış, diğerinin de sınırları var fakat sınır çizgisini farklı belirlemiş olmalı ki, bir kez de olsa belli ölçüde esnemiş. Bir diğeri, hiç esnememiş ve daim sınırlarını korumuş. Diğerininse hiç sınır kavramı yok.
İlişkiler konusundaki sınırlar hakkında pek çok örnek verilebilir. Çoğu insanın sınırları vardır, nerede başlar, nerede biter kişi kendisi belirler. Baştan keskin sınırlar koyulup, korunmadığı müddetçe sınır ihlali kaçınılmazdır. İş hayatı, evlilik, sevgili, arkadaşlık gibi her konuda bütün çözülemeyen durumların ardında sınırlar yatar. Fakat çok farkında olunmaz, pek dikkat edilmez. Çoğu kişi ördüğü duvarları sınır sanmaktadır. Oysa duvar, sınır değildir. Duvar dışsal olarak görüşülen, fakat içsel olarak uzaklaşılan durumlardadır. Duvarların ardında da, sınırlarını korumanın yolunun bulunmayışı, aslanlar gibi yatmaktadır. Sınır ise seni seviyorum ve sınırlarımı koruyorum demektir. Sonuç olarak sınır, duvar değildir.
Sınırların korunamayışının en büyük sebebi, çocukluk/ergenlik döneminde öğrenilmeyişiyle birlikte, etiketlerden kaynaklanmaktadır. Etiketler; anne, baba, kardeş, evlat, akraba, komşu, iş arkadaşı, patron, diye gider. Daha derine gidersek, etiket engelinin ardında kaybetme, kırma, yalnız kalma, terk edilme, bencil olma vs korkuları yatar. Bunlar gayet doğal korkulardır. Sınırlar asla bencillik değildir, sınırlar benci olmaktır. Ben, sen ve biz demektir. Bencillik hep ben, önce ben, sadece ben der. Benci benim hayatım, senin hayatın, bizim hayatımız der ve bunların sıralamasını şartlar, öncelikler belirler. Bencillik beni seviyorum, sınırlarımı koruyorum, sınırlarını ihlal ediyorum der. Sadece kendinde hak görür. Benci ise beni seviyorum, seni seviyorum, bizi seviyorum ve sınırımı, sınırını, sınırlarımızı koruyorum der. Bencil ile benci arasında gördüğünüz üzere dağlar kadar fark vardır.
Kızını dövmeyen dizini döver atasözü vardır, bilirsiniz. Bu nedenle çoğu kız çocuğu, anne, babası dizini dövmesin diye dayak yedi. Yine bencilce bir bakış açısı. Birçoğu, çocuğuma sınırlarını öğreteyim ve onları korumayı öğreteyim diye akıl edemedi. Sadece hayattan korkutmakla yetindiler ve yetinmeye devam ediyorlar. Ben de diyorum ki; kendine, kızına, oğluna, sevdiklerine, sınırlarını belirlemeyi, korumayı öğretmeyerek hayattan korkutanlar dizini döver! Beyhan sözü.
Hayatın içindeki sorunları gözlemlediğinizde, sınır ihlallerini göreceksiniz. Biri sınırı ihlal eden, diğeri sınırını koruyamayan kişiler olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Biri yönetici, lider, diğeri mutlaka uyumlu karakterdir. Aman sorun çıkmasın! Uyumlu, susar, susar, gereksiz yerde patlar. Durur, durur, gereksiz yerde olay çıkarır. Uyumlu sınır korusa, yönetici olay çıkarır çünkü sınır ihlaline alışmıştır, kendine hak görmüştür. Sonra kavgalar, dargınlıklar. Öfke patlamalarının ardında sınırlarını koruyamama ve sınır ihlali vardır. O bir yanardağdır, derinlerde yanar, durur ve umulmayan bir anda patlar, öfke lavları etrafa saçılır. Oysa sınırlar karşılıklı olarak, baştan belirlenip korunsa, öfke de olmaz, kavga da, dargınlıkta.
Sınır eşiği ilerideyse ve bu da sınır ihlaline sebep oluyorsa ve kişi bunu gözlemlemişse sınırlarını gözden geçirmeli, yenilemelidir. Böylece olabilecek pek çok sorunun oluşmasını en baştan engellemiş olur.
Sınırlar nerede başlar, nerede biter? Sınırlar düşünce ile birlikte zihinde başlar. Ağızdan çıkan söylemlerle ve davranışlarla devam eder. Bedende ve tende son bulur. Diyebilirsiniz ki, neden önce beden ve ten değil? Çünkü bedenin, tenin sınır olduğu, ilk önce düşünce ile belirlenebilir.
Hayır diyebilmek, hayır demeyi öğrenmek, her bir birey/kişi/varlık için çok önemlidir. Hayır demek bazı kişilere ölüm gibi korkutucu gelse de, gereklidir ve çok önemlidir. Hiç hayır diyemeyenler, ya da bazen diyebilenler için durum vahim değildir. Güzel haber şu ki, hayır demek, sınırları gözden geçirerek güncellemek mümkündür. Yeter ki, kişi sorunlarının ardındaki sınır eşiğinin, sınır ihlallerinin farkında olsun ve bunu dönüştürmek istesin. Her hayırda, görünmeyen pek çok hayır vardır!
"Sınırlarına sahip çıkmazsan, sinirlerine sahip çıkmak zorunda kalırsın"..yazınızdan çıkarmış olduğum özet ..Harika olmuş..Kaleminize sağlık Beyhan Erdal..
Teşekkür ediyorum. ????